Neden Nedir
Bildirimler
  • Bildiriminiz bulunmamaktadır.

Mehmet Akif Ersoy Kader Şiiri Sözleri

Mehmet Akif Ersoy Kader Şiiri Sözleri
82 görüntülenme
0

Mehmet Akif Ersoy Kader Şiiri Sözleri

Mehmet Akif Ersoy Kader Şiiri Sözleri:

Nedir bu hârikanın sırrı? Hep tevekküldür;

Ki i`timâd-ı zaferden gelen tahammüldür.

Tevekkül olmaya görsün yürekte azme refîk;

Durur mu şevkıne pervâne olmadan tevfîk?

Cenâb-ı Hak ne diyor bak, Resûl-i Ekrem`ine:

“Bütün serâiri kalbin ihâta etse, yine,

Danış sahâbene dünyâya âid işler için;

Rahîm ol onlara… Sen, çünkü, rûh-i rahmetsin.

Hatâ ederseler aldırma, afvet, ihsân et;

Sonunda hepsi için iltimâs-ı gufrân et.

Verip karârı da azm eyledin mi… Durmıyarak,

Cenâb-ı Hakk`a tevekkül edip yol almaya bak.”

***

Demek ki: Azme sarılmak gerek mebâdîde;

Yanında bir de tevekkül o azmi te`yîde.

Hülâsa, azm ile me`mûr olursa Peygamber;

Senin hesâbına artık, düşün de bul, ne düşer!

Şerîat`in ikidir en muazzam erkânı;

Kimin ki öyle müzebzeb değildir îmânı;

Ayırmaz onları, bir addedip tevessül eder…

Açıkça söyliyeyim: Azm eder, tevekkül eder.

Ne din kalır, ne de dünyâ, bu anlaşılmazsa…

Hem anlayın bunu artık, hem anlatın nâsa…

***

Ömer, tevekkülü elbet bilirdi bizden iyi…

Ne yaptı “Biz mütevekkilleriz” diyen kümeyi.

Dağıttı, kamçıya kuvvet, “Gidin, ekin!” diyerek.

Demek: Tevekkül eden, önce mutlakâ ekecek;

Demek: Tevekküle pek sığmıyormuş, anladın a,

Sinek düşer gibi düşmek şunun bunun kabına.

O îmân kuvvet ihzâriyle emretmişti… Lâkin, biz

Tevekkelnâ deyip yattık da kaldık böyle en âciz!

O îman, farz-ı kat`îdir diyor tahsîli irfânın…

Ne câhil kavmiyiz biz müslümanlar, şimdi, dünyânın!

***

Allah`a dayan, sa`ye sarıl, hikmete râm ol…

Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol.

***

“Allah`a dayandım!” diye sen çıkma yataktan…

Mâ`nâ-yı tevekkül bu mudur? Hey gidi nâdan!

Ecdâdını zannetme asırlarca uyurdu;

Nerden bulacaktın o zaman eldeki yurdu?

Üç kıt`ada, yer yer, kanayan izleri şâhid:

Dinlenmedi bir gün o büyük nesl-i mücâhid.

Âlemde tevekkül demek olsaydı “atâlet”,

Mîrâs-ı diyânetle yaşar mıydı bu millet?

Çoktan kürenin meş`al-i tevhîdi sönerdi;

Kur`ân duramaz, nezd-i İlâhî`ye dönerdi.

Yehûd Üzeyr`e, Nasârâ Mesîh`e ibnu`l-lâh

Demekle unsur-i tevhîd olur giderse tebâh;

Senin bu kopkoyu şirkin sığar mı îmâna?

Tevekkül öyle tahakküm demek mi Yezdân`a?

Kimin hesâbına inmiş, düşünmüyor, Kur`ân…

Cenâb-ı Hak çıkacak, sorsalar, muhâtab olan!

Bütün evâmire i`lân-ı harb eden şu sefîh,

Mükellefiyyeti Allah`a eyliyor tevcîh!

***

Görür de hâlini insan, fakat, bu derbederin;

Nasıl günâhına girmez tevekkülün, kaderin?

Sarılmadan en ufak bir işinde esbâba,

Muvaffakiyyete imkân bulur musun acaba?

Hamâkatin aşıyor hadd-i i`tidâli, yeter!

Ekilmeden biçilen tarla nerde var? Göster!

“Kader” senin dediğin yolda Şer`a bühtandır;

Tevekkülün, hele, hüsrân içinde hüsrandır.

Kader ferâiz-i îmâna dâhil… Âmennâ…

Fakat yok onda senin sapmış olduğun ma`nâ.

Kader: Şerâiti mevcûd olup da meydanda,

Zuhûra gelmesidir mümkinâtın a`yânda.

Niçin, nasıl geliyormuş… O büsbütün meçhûl;

Biz ihtiyârımız sûretindeniz mes`ûl.

Kader nedir, sana düşmez o sırrı istiknâh;

Senin vazîfen itâ`at ne emrederse İlâh.

O, sokmak istediğin, şekle girmesiyle kader;

Bütün evâmiri Şer`in olur bir anda heder!

Neden ya, Hazret-i Hakk`ın Resûl-i Muhterem`i,

Bu bahsi men` ediyor mü`mînine, boş yere mi?

***

Tevekkülün, hele, ma`nâsı hiç de öyle değil.

Yazık ki: Beyni örümcekli bir yığın câhil,

Nihâyet oynayarak dîne en rezîl oyunu,

Getirdiler, ne yapıp yaptılar, bu hâle onu!

***

Tevvekkül öyle yaman bir şiâr-ı îmandı,

Ki kahramân-ı fezâil denilse şâyandı.

Yazık ki: Rûhuna zerk ettiler de meskeneti;

Cüzâma döndü, harâb etti gitti memleketi!

Tevekkül olmasa kalmaz fazîletin nâmı…

Getir hayâline bir kerre Sadr-ı İslâm`ı:

O bî-nihâye füyûzun yarım asırlık bir

Zamân içinde tecellîsi hangi sâyededir.

Donanma, ordu yürürken muzafferen ileri,

Üzengi öpmeye hasretti garbın elçileri!

O ihtişâmı elinden niçin bıraktın da,

Bugün yatıp duruyorsun ayaklar altında?

“Kadermiş!” Öyle mi? Hâşâ, bu söz değil doğru;

Belânı istedin Allah da verdi… Doğrusu bu.

Taleb nasılsa, tabîî, netîce öyle çıkar,

Meşiyyetin sana zulmetmek ihtimâli mi var?

***

“Çalış!” dedikçe Şeriat, çalışmadın, durdun,

Onun hesâbına birçok hurâfe uydurdun,

Sonunda bir de tevekkül sokuşturup araya,

Zavallı dîni çevirdin onunla maskaraya!

***

Bırak çalışmayı, emret oturduğun yerden,

Yorulma, öyle ya, Mevlâ ecîr-i hâsın iken!

Yazıp sabahleyin evden çıkarken işlerini,

Birer birer oku tekmîl edince defterini;

Bütün o işleri Rabbim görür; Vazîfesidir…

Yükün hafifledi… Sen şimdi doğru kahveye gir!

Çoluk çocuk sürünürmüş sonunda aç kalarak…

Hudâ vekîl-i umûrun değil mi keyfine bak!

Onun hazîne-i in`âmı kendi veznendir!

Havâle et ne kadar masrafın olursa… Verir!

Silâhı kullanan Allah, hudûdu bekleyen O;

Levâzımın bitivermiş, değil mi? Ekleyen O!

Çekip kumandası altında ordu ordu melek;

Senin hesâbına küffârı hâk-sâr edecek!

Başın sıkıldı mı, kâfî senin o nazlı sesin:

“Yetiş!” de, kendisi gelsin, ya Hızr`ı göndersin!

Evinde hastalanan varsa, borcudur: Bakacak;

Şifâ hazînesi derhal oluk oluk akacak.

Demek ki: Her şeyin Allah… Yanaşman, ırgadın O;

Çoluk çocuk O`na âid; Lalan, bacın, dadın O;

Vekîl-i harcın O; kâhyan, müdîr-i veznen O;

Alış seninse de, mes`ûl olan verişten, O;

Denizde cenk olacakmış… Gemin O, kaptanın O;

Ya ordu lâzım imiş… Askerin, kumandanın O;

Köyün yasakçısı; şehrin de baş muhassılı O;

Tabîb-i âile, eczâcı… Hepsi hâsılı O.

Ya sen nesin? Mütevekkil! Yutulmaz artık bu!

Biraz da saygı gerektir… Ne saygısızlık bu!

Hudâ`yı kendine kul yaptı, kendi oldu Hudâ;

Utanmadan da tevekkül diyor bu cür`ete… Ha?

kaynak