Mehmet Akif Ersoy Kader Şiiri Sözleri
Mehmet Akif Ersoy Kader Şiiri Sözleri:
Nedir bu hârikanın sırrı? Hep tevekküldür;
Ki i`timâd-ı zaferden gelen tahammüldür.
Tevekkül olmaya görsün yürekte azme refîk;
Durur mu şevkıne pervâne olmadan tevfîk?
Cenâb-ı Hak ne diyor bak, Resûl-i Ekrem`ine:
“Bütün serâiri kalbin ihâta etse, yine,
Danış sahâbene dünyâya âid işler için;
Rahîm ol onlara… Sen, çünkü, rûh-i rahmetsin.
Hatâ ederseler aldırma, afvet, ihsân et;
Sonunda hepsi için iltimâs-ı gufrân et.
Verip karârı da azm eyledin mi… Durmıyarak,
Cenâb-ı Hakk`a tevekkül edip yol almaya bak.”
***
Demek ki: Azme sarılmak gerek mebâdîde;
Yanında bir de tevekkül o azmi te`yîde.
Hülâsa, azm ile me`mûr olursa Peygamber;
Senin hesâbına artık, düşün de bul, ne düşer!
Şerîat`in ikidir en muazzam erkânı;
Kimin ki öyle müzebzeb değildir îmânı;
Ayırmaz onları, bir addedip tevessül eder…
Açıkça söyliyeyim: Azm eder, tevekkül eder.
Ne din kalır, ne de dünyâ, bu anlaşılmazsa…
Hem anlayın bunu artık, hem anlatın nâsa…
***
Ömer, tevekkülü elbet bilirdi bizden iyi…
Ne yaptı “Biz mütevekkilleriz” diyen kümeyi.
Dağıttı, kamçıya kuvvet, “Gidin, ekin!” diyerek.
Demek: Tevekkül eden, önce mutlakâ ekecek;
Demek: Tevekküle pek sığmıyormuş, anladın a,
Sinek düşer gibi düşmek şunun bunun kabına.
O îmân kuvvet ihzâriyle emretmişti… Lâkin, biz
Tevekkelnâ deyip yattık da kaldık böyle en âciz!
O îman, farz-ı kat`îdir diyor tahsîli irfânın…
Ne câhil kavmiyiz biz müslümanlar, şimdi, dünyânın!
***
Allah`a dayan, sa`ye sarıl, hikmete râm ol…
Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol.
***
“Allah`a dayandım!” diye sen çıkma yataktan…
Mâ`nâ-yı tevekkül bu mudur? Hey gidi nâdan!
Ecdâdını zannetme asırlarca uyurdu;
Nerden bulacaktın o zaman eldeki yurdu?
Üç kıt`ada, yer yer, kanayan izleri şâhid:
Dinlenmedi bir gün o büyük nesl-i mücâhid.
Âlemde tevekkül demek olsaydı “atâlet”,
Mîrâs-ı diyânetle yaşar mıydı bu millet?
Çoktan kürenin meş`al-i tevhîdi sönerdi;
Kur`ân duramaz, nezd-i İlâhî`ye dönerdi.
Yehûd Üzeyr`e, Nasârâ Mesîh`e ibnu`l-lâh
Demekle unsur-i tevhîd olur giderse tebâh;
Senin bu kopkoyu şirkin sığar mı îmâna?
Tevekkül öyle tahakküm demek mi Yezdân`a?
Kimin hesâbına inmiş, düşünmüyor, Kur`ân…
Cenâb-ı Hak çıkacak, sorsalar, muhâtab olan!
Bütün evâmire i`lân-ı harb eden şu sefîh,
Mükellefiyyeti Allah`a eyliyor tevcîh!
***
Görür de hâlini insan, fakat, bu derbederin;
Nasıl günâhına girmez tevekkülün, kaderin?
Sarılmadan en ufak bir işinde esbâba,
Muvaffakiyyete imkân bulur musun acaba?
Hamâkatin aşıyor hadd-i i`tidâli, yeter!
Ekilmeden biçilen tarla nerde var? Göster!
“Kader” senin dediğin yolda Şer`a bühtandır;
Tevekkülün, hele, hüsrân içinde hüsrandır.
Kader ferâiz-i îmâna dâhil… Âmennâ…
Fakat yok onda senin sapmış olduğun ma`nâ.
Kader: Şerâiti mevcûd olup da meydanda,
Zuhûra gelmesidir mümkinâtın a`yânda.
Niçin, nasıl geliyormuş… O büsbütün meçhûl;
Biz ihtiyârımız sûretindeniz mes`ûl.
Kader nedir, sana düşmez o sırrı istiknâh;
Senin vazîfen itâ`at ne emrederse İlâh.
O, sokmak istediğin, şekle girmesiyle kader;
Bütün evâmiri Şer`in olur bir anda heder!
Neden ya, Hazret-i Hakk`ın Resûl-i Muhterem`i,
Bu bahsi men` ediyor mü`mînine, boş yere mi?
***
Tevekkülün, hele, ma`nâsı hiç de öyle değil.
Yazık ki: Beyni örümcekli bir yığın câhil,
Nihâyet oynayarak dîne en rezîl oyunu,
Getirdiler, ne yapıp yaptılar, bu hâle onu!
***
Tevvekkül öyle yaman bir şiâr-ı îmandı,
Ki kahramân-ı fezâil denilse şâyandı.
Yazık ki: Rûhuna zerk ettiler de meskeneti;
Cüzâma döndü, harâb etti gitti memleketi!
Tevekkül olmasa kalmaz fazîletin nâmı…
Getir hayâline bir kerre Sadr-ı İslâm`ı:
O bî-nihâye füyûzun yarım asırlık bir
Zamân içinde tecellîsi hangi sâyededir.
Donanma, ordu yürürken muzafferen ileri,
Üzengi öpmeye hasretti garbın elçileri!
O ihtişâmı elinden niçin bıraktın da,
Bugün yatıp duruyorsun ayaklar altında?
“Kadermiş!” Öyle mi? Hâşâ, bu söz değil doğru;
Belânı istedin Allah da verdi… Doğrusu bu.
Taleb nasılsa, tabîî, netîce öyle çıkar,
Meşiyyetin sana zulmetmek ihtimâli mi var?
***
“Çalış!” dedikçe Şeriat, çalışmadın, durdun,
Onun hesâbına birçok hurâfe uydurdun,
Sonunda bir de tevekkül sokuşturup araya,
Zavallı dîni çevirdin onunla maskaraya!
***
Bırak çalışmayı, emret oturduğun yerden,
Yorulma, öyle ya, Mevlâ ecîr-i hâsın iken!
Yazıp sabahleyin evden çıkarken işlerini,
Birer birer oku tekmîl edince defterini;
Bütün o işleri Rabbim görür; Vazîfesidir…
Yükün hafifledi… Sen şimdi doğru kahveye gir!
Çoluk çocuk sürünürmüş sonunda aç kalarak…
Hudâ vekîl-i umûrun değil mi keyfine bak!
Onun hazîne-i in`âmı kendi veznendir!
Havâle et ne kadar masrafın olursa… Verir!
Silâhı kullanan Allah, hudûdu bekleyen O;
Levâzımın bitivermiş, değil mi? Ekleyen O!
Çekip kumandası altında ordu ordu melek;
Senin hesâbına küffârı hâk-sâr edecek!
Başın sıkıldı mı, kâfî senin o nazlı sesin:
“Yetiş!” de, kendisi gelsin, ya Hızr`ı göndersin!
Evinde hastalanan varsa, borcudur: Bakacak;
Şifâ hazînesi derhal oluk oluk akacak.
Demek ki: Her şeyin Allah… Yanaşman, ırgadın O;
Çoluk çocuk O`na âid; Lalan, bacın, dadın O;
Vekîl-i harcın O; kâhyan, müdîr-i veznen O;
Alış seninse de, mes`ûl olan verişten, O;
Denizde cenk olacakmış… Gemin O, kaptanın O;
Ya ordu lâzım imiş… Askerin, kumandanın O;
Köyün yasakçısı; şehrin de baş muhassılı O;
Tabîb-i âile, eczâcı… Hepsi hâsılı O.
Ya sen nesin? Mütevekkil! Yutulmaz artık bu!
Biraz da saygı gerektir… Ne saygısızlık bu!
Hudâ`yı kendine kul yaptı, kendi oldu Hudâ;
Utanmadan da tevekkül diyor bu cür`ete… Ha?